29 Şubat 2012 Çarşamba

Agyness Deyn'in New York Apartmanı...Çok mu havalı, çok mu rüküş??

Ünlü model Agyness Deyn'in kendine has bir tarzı vardır ve de bu sıradışı havası beğenilir. Ama bu ev nedir ya böyle? 'Eklektik' denen stilin de bir sınırı olmalı kanımca..Zaten kendi de böyle bir deli evinde yaşamaktan bıkmış herhalde ve daireyi satılığa çıkarmış..Birileri Lerzan Mutlu'ya haber versin.







28 Şubat 2012 Salı

Saçlarda Uzay Teknolojisi!


Adından da anlaşılacağı gibi yeni Pantene serisinin ortaya çıkış öyküsü bir hayli ilginç. Pantene saç tellerini daha da derinden araştırmak için bu kez NASA'nın uzay araştırmalarında kullandığı teknolojilerden faydalanmış..

NASA başka gezegenlerden dünyaya ilk mikroskop görüntülerini göndermesi için "Atomsal Kuvvet Mikroskopisi" teknolojisini kullanıyor. Bu teknoloji ile uzaydan gelen maddeleri nano seviyede 3 boyutlu olarak inceleyebiliyor. İşte Pantene aynı teknolojiyi saç tellerini incelemek için kullanmış.Tam 7 yıl süren araştırmalar, deneyler sonucunda ise ortaya yeni Pantene serisi çıkmış.

Bu yeni seriye göre saç tipleri ince telli, normal/kalın telli ve boyalı saçlar olmak üzere üçe ayrılıyor. Her tip için Pantene farklı maskeler, kürler, spreyler öneriyor. Hem çok kısa bir sürede, hem de oldukça uygun fiyata saçlarınızdaki sorunları yok etmek istiyorsanız bu seriyi mutlaka deneyin.

Saç yapınıza en uygun Yeni Pantene ürünlerini öğrenmek için www.facebook.com/PanteneTurkiye sayfasını ziyaret edebilirsiniz.


16 Şubat 2012 Perşembe

Mad Men afişleri..??

Bütün Mad Men hayranları, ben de dahil, nefeslerini tutmuş, tek bir tarihi bekliyorlar: 25 Mart!  Şu aralar New York sokaklarını dizinin adının bile yer almadığı bu "cool" posterler süslüyor. Hatta bir söylentiye göre bir binanın cephesini olduğu gibi bu posterle kaplamışlar.


Internette bunun görseline ulaşmaya çalışırken bu posterin çok daha mükemmel versiyonlarına ulaştım. NYC metro'su tabii ki yine affetmemişti..




Ha bir de Mad Men hayranlarının ilgisini çekebileceğini düşündüğüm böyle bir postumuz daha var tabi..;)

http://byeography.blogspot.com/2011/07/jon-hamm.html



10 Şubat 2012 Cuma

Görmemişin SLR kamerası olmuş...

...dayanamamış çektiği fotoğrafları bloguna koymuş!


Farkındayım son bir aydır pek rahatsız ediciyim! Ne zaman arkadaşlarla plan yapsak elimde yeni kameramla çıkageliyorum. Her 10 dakikada bir dünyanın en mükemmel fotoğraf karesini bulmuş edasıyla "Bi dakka çocuklar, şunu da bi çekeyim geliyorum" modundayım. Şu ana kadar ses çıkaran olmadı ama bakışlardan belli: biri bir gün "Yeter! Fazla oluyosun, gelme artık yanımıza!" diyebilir.... İşte o güne kadar 'annoying girlfriend' halimle fotoğraf çekmeye devam edecegim.. Özür dilerim!







7 Şubat 2012 Salı

New York Sıcak Çikolata Festivali


‘New York soğuklarında sıcak kaçamak’ diye başlayamayacağım yazıya, çünkü New York’ta gerçekten soğuk falan olmadı bu yıl. Şikayetçi miyim? Aslında hiç, hatta keyfime diyecek yok!
Yine de konsepte uyması için buz gibi havada içeri girdiğiniz anda burnunuzda biten taptaze kurabiyeleri ve sıcak çikolata kokularını hayal edin. İşte o kafede bu ay sıcak çikolata festivali var. City Bakery 20 yıldan beri her şubat gerçekleştiriyor bu geleneksel kutsal festivali. Pek de ünlü, bilmeyen yok maşallah! Her gün o güne özel bir aroma çıkarıyorlar. Bu kadar fanatik gibi yazıyorum da, itiraf edeyim, ben sıcak çikolata hiç sevmem! Her gidişimde bu bahaneyle yanımdaki arkadaşımın egzotik sıcak çikolatasından yudumluyorum (aramızda kalsın). Tatları hiç fena değil aslında!!!!





War Horse, sana haksızlık etmişim!



Bir kaç yıldır Lincoln Center’da oynayıp duran oyunu sağdan soldan duyardım da isminden mi, posterinden midir nedir gidebilmek için çaba falan göstermemiştim.  Oscarlar geliyor ya, şöyle bir listeye bakınca görüyorum: War Horse filmi en iyi film adayları arasında. İşte algıda seçicilik! Uzun zamandır Hande’nin söyleyip durduğu benimse kontes gibi 'amaaan alırız bilet' diye geçiştirdiğim Broadway oyununu film yapmış Steven Spielberg, bir de Oscar ödülü sırasına girivermiş. İşte şimdi ilgimi çekti!

Aslen bu War Horse film değil, Broadway oyunu. Öyle deli gibi şarkılar, danslar hayal etmeyin, bu çok farklı. Anlatıcam...

Oyun minik maket bir atla başlıyor. Atı yöneten, hareket ettiren 3 kişi var, İngiliz geleneksel köy kostümleri giymişler. Hikaye vahşi bir atın insanlar tarafından yakalanıp çiftçi bir aileye satılmasıyla başlıyor. Ailenin 17 yaşında oğlu Albert Joey’i (atımız) eğitiyor, seviyor, ikisi arasında bir bağ oluşuyor. Joey yıllar geçtikçe büyüyor, görkemli bir at oluyor. Derken Albert’ın babası onu para için gizlice orduya satıyor. Falan filan. Konu güzel, insanı yormayan cinsten. Esas oyunu diğerlerinden ayıran kısma geliyorum....


Tahtadan, hatta iskelete benzeyen bir kuklayı nasıl izleyiciler için gerçek bir hayvana dönüştürebilirsiniz? Maketi sokakta öylece dururken görsem “mümkün değil!” derdim. Sanırım marifet atı yöneten oyuncularda. Oyun boyunca odak noktası hep Joey’de çünkü inanılmaz kıvrak, at gibi hareket ediyor, at gibi sesler çıkarıyor. Atı içten kontrol eden iki insan dıştan başını hareket ettiren bir insan var. Bu insanlar görünmez olmak için siyah falan giymemişler, gayet sahnedeki oyuncular gibi İngiliz köylüsü tulumları kasketler... Hatta atın içindeki tiplerin bacaklarını popolarını görebiliyorsunuz. Tuhaf.. Oyun boyunca bunların hiç birisine odaklanmamışım sonradan fark ediyorum. At benim için o oyunda gerçekti resmen. En çok alkışı da bu görünmez insanlar aldı zaten! Sahne tasarımı da basit ama çok acayipti. Aydınlatma sayesinde sahnede başka bir boyut yaratmışlar.



Artık Steven Spielberg’in Joey’sini de izleyebilirim. Ama eminim bu şovdan sonra sanırım film benim için sıradan filmlerden biri gibi gelecek.. Üzgünüm!
New York’a ziyarete falan geliyorsanız rica ediyorum War Horse'a gidin!! (Londra'da New London Theater'da da oynuyormuş bilginize!)


http://www.youtube.com/watch?v=JyLFpcZfXB0