29 Nisan 2011 Cuma

Külkedisi ve Kötü Kalpli Üvey Kızkardeşleri

posted by E.

Saatlerdir kraliyet düğününü tekrar tekrar izliyorum. Bahsedecek belki de milyonlarca konu var. En önemli ikisi de şüphesiz gelinlik ve şapkalar..Ben ise tabii ki bambaşka bir konuya takıldım. Acaba annemle benden başka farkeden var mı bilmiyorum ama Prens William’ın birinci derece kuzenleri Prenses Beatrice ve Prenses Eugenie bu kadar zerafetin, şıklığın arasında  inanılmaz derecede komik ve rüküş görünmüyorlar mı? Alın size bu masal gibi düğünün kötü kalpli üvey kız kardeşleri:


Demek ki prenses de olsan rüküşlük ruhunda varsa bundan kaçamıyormuşsun arkadaş. O şapkayı artık Lady Gaga bile takmaz sevgili Eugenie.

Made her think!

posted by Y.

Bu aralar bu markaya cok takıldım. Made Her Think. Ne yapsa beğeniyorum desem çok da abartmış olmam sanırım. İlk bakışta biraz sert belki asi duruyor tasarımlar ama tüm koleksiyonu incelediğiniz zaman her parça başkalaşıyor gözünüzde. Belki de ‘düşünmeye zorlanmak’ bu yüzdendir.
Genel tarz bence marka ismine ilham veren nokta. Çünkü dizaynlar kendi içinde çelişkiler yaşıyor ve gerçekten de insanı düşündürüyor. Asi ama masum, karanlık ama kadınsı bir çizgisi var. Yaptığı tasarımlarda kullandığı materyaller de bu çelişkileri kuvvetlendiriyor. Pembe altın ve taşlalarla süslenmiş dikenli bileklikler, Ortaçağ silahlarını andıran taşlı romantik küpeler sadece birkaç örnek.


Düşündürüyor dediysem çok da abartmayalım,‘Acaba bu yüzük çok mu asi?’ derken arkadaşınız size ‘Aaa yok çok tatlı.’ diyebiliyor mesela. Tatlı mı, asi mi? Hadi bakalım çıkın işin içinden tarzında düşünceler...

27 Nisan 2011 Çarşamba

Adı 'Rose II'

posted by E.

....boyu da 8 metre, 53 santim. Kendisi bir süredir SANAA'nın tasarladığı New Museum'un cephesinde, sanki orada kendiliğinden bitivermiş gibi öylece tek başına duruyor. Müzenin her önünden geçtiğimde acıma ve mutluluk arası bir şeyler hissediyorum bu güle karşı.

Bu devasa gülü Alman asıllı Isa Genzken tasarlamış. Müzenin cephesindeki heykel sergisi kapsamında bir süre orada durduktan sonra kaldırılacakmış. Isa'nın 40 yıl önce öğrenci olarak geldiği New York'u ne kadar sevdiğini bilen bazı kritikler, gülün buraya duyduğu büyük aşkının bir simgesi olarak yorumluyorlar.




Diana ve yeni elbisesi...

posted by Y.

Son eğlencem, Diana mini kameram! Her yere birilikte gidiyoruz bu aralar. Minicik, çok şeker, bir de kendinden büyük bir flaşı var. Baya da donanımlı bildiğiniz gibi değil(!). Kullanırken kendimi aşırı profesyonel bir fotoğrafçı gibi hissetmemin tamamen kameranın şeklinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Objektiften bakarak çekildiğinden olsa gerek, insanı garip bir havaya sokuyor. Doğru açıyı bir seferde yakalama, ‘Aman filmi boşa harcamayayım, nasıl çıktı ki acaba?’ gibi dijital kameraların hayatımızdan sildiği bu unutulmuş tedirginlikleri bir bir yaşatıyor bu minik. İlerleyen günlerde muhteşem fotoğraf çalısmalarımı bekleyin, yeni bir yetenek doğmuş olabilir...

Bir de Diana'ya bahar sezonuna uygun yeni çiçekli bir elbise aldım, ama biraz kilo almış olacak ki ilk seferde çıtçıtlarını patlattı.

İçinden böyle çok şeker bir not ve bir de süpriz kuşlu küpeler çıktı.

(Kamera çantası el yapımı olduğu için aynısından bir tane daha bulmak zor olabilir. Başka sevimli modelleri burada bulabilirsiniz.)



26 Nisan 2011 Salı

Sanat Kokuyor

posted by Y.

Bir süredir süren ‘the parfüm’ arayışım sırasında yepyeni bir dünyayla tanıştım. ‘Niche’ parfümler. Tabii şimdi bu da ne derseniz, niche ürünlerin sıkıcı tanımlamasını yapıp sizi sıkmak istemediğim için şöyle özetleyebilirim: Her köşede bulamayacağınız, sanatsal, yaratıcı, farklı ve kişilikli parfümler bunlar. Genellikle ‘limited edition’ üretiliyorlar, o yüzden devamlılık sorunu yaşanabilir ama güzelliği de burada bence. Moda ve sanat dünyasındaki değişime aynı hızla yanıt veriyor, bu sefer modayı giymiyor üzerinize sıkıyorsunuz. Yani bir şekilde sanat kokuyorsunuz.

Eğer diyorsanız ki benim parfümüm beni yansıtsın, öyle herkes bilmesin, her derginin arka kapağında ya da arkadaşlarımın yarısından çoğunda olmasın... bu markalara bir bakın derim, gerçekten çok farklı ve güzel seçenekler bulabilirsiniz.

Bunlar benim favorilerilerim...

Six Scents Parfums - Series Two No. 6 Whiskey Caramelise 

Juliette Has a Gun - Not A Perfume

Le Labo - Iris 39 ve Jasmine 17

25 Nisan 2011 Pazartesi

Popo dediğin çeşit çeşit.

posted by E.


Aradığınız mükemmel popo resmini bir türlü bulamıyor musunuz? Eğer SoHo'daki tezgahlara yolunuz düşerse bir bakın. Eminim orada bulacaksınız. Fiyatları ne kadar derseniz '1 for $12' veya '2 for $20'. Sudan ucuz! İnsanın adeta bütün duvarlarını popo resimleri ile kaplayası geliyor değil mi?? Gelmiyor mu...peki.

Happy Easter, New York!

posted by E.


Bugün New York'ta Paskalya kutlandığı için bir umut tuhaf bir tavşan kılığına girmiş birini görürüm de buraya koyarım diye pek bir hevesle sabah erkenden yollara düştüm. Önce St. Marks'a ordan da SoHo'ya gitmeme rağmen hiç bir tuhaflığa rastlamadım. Boşuna heveslenmişim. Meğersem benim Beşinci Cadde'deki geleneksel Paskalya yürüyüşüne gitmem gerekiyormuş. Bakın neler kaçırmışım...











24 Nisan 2011 Pazar

Sienna Miller

posted by Y.

Gelen yoğun istek üzerine sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. 
Geçenlerde Soho’daki Mercer Kitchen’da yemek yiyorduk yine kızlarla. Biri uzun uzun sanki bana bakıyor, beni takip ediyordu ama tam da emin olamıyordum. Neyse sonra kafamı çevirdiğimde Sienna’nın elinde kamera, yüzünde mahçup bir ifade ile bana yaklaştığını farkettim. Resim çektirmek istiyordu, ricasını kırmadım.
Buyrun, Sienna ve ben.


Nasıldı derseniz, aşırı derecede şeker bişeydi, tarif edilecek gibi değil. 

23 Nisan 2011 Cumartesi

Brooklyn ve Organik Kolaları

posted by E.

 
Yukarıdaki resim yanıltıcı olmasın, Coca Cola henüz organik kola çıkarmadı bildiğim kadarıyla..Benim bahsedeceklerim adı sanı duyulmamış markaların ürünleri. Cam şişelerinin üzerlerinde ‘botanically brewed’ yazıyor. Tadı neye benziyor derseniz, gazı kaçmış bir kaç günlük kola ile, şu şişe şeklindeki kolalı şekerler vardır ya hani, onların arasında bir şey. Böyle tarif edince baya iğrenç geldi ama değil gerçekten. Aksine içimi kolay olduğundan mıdır bilinmez, fena bağımlılık yapıyorlar.





22 Nisan 2011 Cuma

Gizemli Eleman

posted by B.


Sanırım sabretmek doğama aykırı.. Son iki üç haftadır ders çalışma katsayımı arttırıp, sosyalleşmeyi askıya almıştım."Tez" yazıyor olma fikri insanı değişik bir hale sokuyor, nereye gitsem aklımda sürekli projemin görselleri, sunumumun tasarımı. Dışarıdan bakışlarım kendini ele veriyor, aklım çok dolu! 4 Mayıs... Proje sunumum... Az kaldı... Biraz daha dayanacağım... Her ne kadar bir şeyler post etmek için yanıp tutuşsam da bekliyorum...

Dün kendime minik bir jest yapıp Pınar'la Mari Vanna isimli güzel bir Rus restoranına yemeğe gittim. Sanki benim ilk postum için özel hazırlanmışlar gibi masaya bu notu bırakmışlar... Rezerve ettiğim masanın beni beklemesi gibi, buradaki postlarım da beni bekliyor. 4 Mayıs... Sonra gizemli üçüncü eleman saldırıya geçecek!

Bohonese chic

posted by Y.


Bir süredir devam eden ‘Boho Chic’ modasına yeni bir soluk da Japonya’dan geldi(!). Kimono. Japonların bu geleneksel kıyafeti sezona damgasını vuracak gibi duruyor. Karışım tam olarak şöyle: Biraz 70‘ler, biraz bohem dokunuşlar, üstüne de sezonun ‘it’ parçası kimono işte size Bohonese Chic.... (Bu da benim Parsons’dan kalma eski bir alışkanlığım trend ismi yaratmak... moda dunyasina hediyem olsun)

Topshop

Winter Kate

Bu modernize olmuş kimonoları ben çok sevdim, hırkaların ve ceketlerin yerine geçebilecek şahane bir alternatif. İster gündüz şortunuz üzerine giyip rahat bir şıklık yaratın, isterseniz de gece elbisenizin üzerine ceket yerine giyip aksesuarlarla süsleyin. Kıyafetlerinizi kolay bir şekilde ‘stylish’ yapmak için bu yeni trend denenmeye değer.



21 Nisan 2011 Perşembe

Pack This!

posted by E.


Eğer siz de benim gibi her seyahat öncesi elinize kalem kağıdı alıp liste yapanlardansanız, bir sürü sayfası olan bu 'check list'e bayılacaksınız. ‘Urban Outfitters’da satılan bu hazır seyahat listesiyle artık tek yapmanız gerekeeeeen bavulunuza koyduklarınızın üstüne bir çizik atmak! Bana bu listecik Yasemin’den hediye geldi. Benim listeler konusunda ne kadar deli olduğumu biliyor belli ki.

Ancak yine de kendisine burdan, aşağıdaki seçenekler arasından benim için bunu seçtiği için teşekkür etmek istiyorum.

  
 

O.M.bre!

posted by Y.

Bir buçuk senedir bir derdim var. New York'a taşındığımdan beri her ay arkadaşlarımın gözünün içine bakıyorum, acaba saçımı boyamak isterler mi diye.. Ya da kuaförlere elimde boyalarım, yüzümde mahçup bir ifadeyle gidiyorum ve garip sorumu soruyorum: 'Acaba saçımı benim boyalarımla, benim söylediğim karışımla boyayabilir misiniz?'...

Ben kuaförüme biraz bağımlıyımdır maalesef. O yüzdendir ki burdaki o muhteşem ‘celebrity’ kuaförlerine gitmektense sadakatimi korumayı tercih ediyorum. Tam da bu iş artık içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamışken, Drew Barrymore imdadıma yetişti.


Meğersem yeni moda 'ombre hair' imiş. O da neymiş derseniz bildiğiniz dibi çıkmış saç aslında ama itiraf edelim ombre diyince çok daha havalı oluyor. Takipçileri de her geçen gün artıyor. Eğer yeni bir saç, yeni bir imaj hatta ve hatta yine gülecek bir neden lazımsa eğer zaman saç diplerini özgür bırakmak zamanıdır!

 Lauren Conrad

 Alexa Chung

 Rachel Bilson

The 'Not So' Standard WC

posted by E.

'The Standard Hotel' hakkında yazılacak aslında o kadar şey varken ben tuvaletinden başlamayı tercih ediyorum. Çünkü ne derler bilirsiniz, Türk’ün aklı ya kaçarken ya… bu cümleyi şu an tamamlamamaya karar verdim.


Konumuza geri dönersek, buranın tuvaletleri bir süre önce aslında biz mimarların diline düşmüştü (biz mimarlar oh yeah).  Ama bu kadar konuşulmasının nedenini bilmiyordum. Benden önce kabinden çıkan, beti benzi atmış kuzenimi görünce açıkcası merakım tavan yaptı. Mini minnacık tuvalet kabinine girdiğim an karşılaştığım manzara ise aynen aşağıdakı gibidir. 



Bu arada ufak bir not: Bahsettiğim tuvalet ‘Boom Boom Room’un tuvaletidir. Standard Hotel’in diğer tuvaletleri nasıl bilmiyorum ama ben bu postu daha fazla tuvalet demeden bitirmeye karar verdim. Tuvalet.